6 Şubat 2014 Perşembe

Varım ama yokum...

 Varım ama yokum. Zaten varlığımla yokluğum arasında bir fark yok. Sevdiğim için yazıyorum, sevdiğim için dinliyorum, sevdiğim için yapıyorum her şeyi. Ama sevdiğim için yaşamıyorum...
 Yaşamam için tek bir sebep bile yok, ama buradayım. Neden? Ben de bilmiyorum. Ama buradayım işte. Kendime zarar vermek yerine şu an burada yazıyorum. Güçlü olduğum için değil, sadece ölmek istemiyorum. Garip aslında. Ne yaşamak istiyorum, ne de ölmek. Ama hayat bu işte. Ne kadar acı çekersen çek, illa ki bir şey tutuyor seni.
 Artık sık sık vakit ayıramıyorum buraya. Zaten bu bloğu okuyanlar da tınlamıyor ama neyse... Burayı da günlük olarak kullanabilirim belki, bilmiyorum.
 Sağlıcakla kalın, kendinize iyi bakın...

23 Nisan 2013 Salı

GÜVENEMİYORUM

 Korkuyorum. En yakın arkadaşım sandığım birine sırlarımı verdim. Ve onunla küstük. Tamam, hatalı olan benim. Şöyle, onunla küstüğümüzde sevgilisi hakkında bir şeyi bir kankama söylemiştim. O yüzden şimdi bana çok kızgın. Ama ben ona çok sırrımı verdiğim için şimdi herkese söylemesinden korkuyorum. Ona güvenmiyorum. Çünkü daha önce de böyle bir şey yapmıştı. O zaman çok acı çekmiştim. Ama benim başkasına söylediğim şey o kadar önemsiz bir şey ki...
 Neyse, ben ağlamaya devam edeyim. Ne de olsa bana yardımcı olabilecek kimsem yok.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Yalnız başına bir kız...

 Yeni yeni fark ediyorum, ben aslında çok yalnız bir kızım. Kimse gerçekten dostum olmadı benim. Sadece ben herkese gereğinden fazla değer verdim. Dolayısıyla da incindim. Bence ben hiç gerçek bir arkadaşa sahip olamayacağım. Çevremde hiç aradığım gibi dostlarım yok.
 Esoes (takma adı), benim eski en yakın arkadaşım. Onu gerçekten seviyorum ama artık ona güvenim kalmadı. Bana yalan söyledi ve geçen yıl sırlarımı herkese yaydı. Şimdi kimse ona güvenmemi beklemesin lütfen.
 Nazlı, o da eski en yakın arkadaşım. Onun ne kadar iki yüzlü olduğunu öğrendiğimde ona güvenmekle hata ettiğimi anladım. Benim arkamdan ''Zengin Züppe'' diyen birine iyi davranmak mı? Asla!
 Geriye kalan kişiler sadece arkadaşım zaten. Onlarla pek bir şey paylaşmıyorum. Yalnız... Edanur. Benim Twitter arkadaşım. Ama son günlerde bana nedense soğuk davranıyor ve bu benim canımı yakıyor.
 Anlayacağınız, kimsem yok. Ailem dışında güvenebileceğim kimse yok. Yani yalnızım...

20 Aralık 2012 Perşembe

  Olgun insan, çocuk insan, zayıf insan, kilolu insan, uzun insan, kısa insan... Yeter! İnsanları böyle değil de; sevecen insan, mutlu insan, mutsuz insan diye değerlendirseydik, ön yargı diye bir şey olmazdı. Biz, kendi mutsuzluğumuzu kendimiz yarattık aslında. İnsanları oldukları gibi değil, kalıplar içinde gördük. Bu yüzden ya çok büyük kusurlarını örttük, ya da en küçük kusuruna kadar ortaya çıkardık. Herkese ''sen şöylesin, o böyle'' muamelesi yaptık, öz güvenlerini kaybettirdik ve yavaş yavaş, insanlığımızın iyi tarafını yitirdik. Eleştiriyi özgürlük, hoş görüyü kısıtlama olarak gördük. Halbuki tam tersiydi. Kendimizi de yorduk, çevremizdekileri de... 
  İşte bu yüzden, yılbaşında kalıplardan, ön yargılardan arınalım, diyorum ben. Her şeyi olduğu gibi kabullenelim. Amaçlarımıza odaklanalım mesela. ''El alem filanca liseyi kazanıyor, ama sen yapamıyorsun!'' demeyelim. Ya da ''Komşunun oğlu falanca üniversiteyi kazanır, ya sen ne yaparsın?!!!'' demeyelim. Daha çok cesaret verelim mesela. Destekleyelim! 
   Yılbaşı için ne planınız var? Ben Muğla/Marmaris'te olacağım bu sene. Neyse... Yılbaşı için nerede olursam olayım, bir planım var. Bir kağıda en nefret ettiğim olayı yazacağım. Ve sonra onu yırtıp balkondan atacağım. Sonra başka bil kağıda da olmasını istediğim şeyi yazacağım. O kağıdı da 4 parçaya ayıracağım. 1. parçaya 2, ikincisine 0, üçüncüsüne 1, sonuncuya 3 yazacağım ve onu da balkondan atacağım. Umarım gerçek olur. ;)
   
BU YILBAŞINDA, HERKES HER NEREDE OLURSA OLSUN, SICACIK BİR MUTLULUĞU OLSUN!

6 Aralık 2012 Perşembe

Soğuk Odalar...

  Şarkı anlamında değil ama, gerçekten de soğuk odalar bu Sonbahar-Kış'ta. Bilemiyorum yani. Yalnızlık değil de bu soğuk hava bozdu beni. Bir de saatin 7.30'unda beden eğitimi! Bu arada, bugün moralim bozuk aslında.
  Matematik öğretmeni gelmediği için son iki ders boştu. Sorun bu değilde, son ders başka bir öğretmen girdi. Yanımda Esra olduğu için sürekli gülüyordum. Ben zaten şerden bile hayır çıkaran, hüzünden bile mutlu olan (arkadaşlarına göre sevimli) bir genç kızım. Öğretmen beni ayağa kaldırdı;
-Kızım sende gülme hastalığı mı var?
+Hayır.
-Kendi kendine gülene ne derler biliyor musun?
+Deli derler.
  İşte bu diyalogdaki - olan yani negatif olan o öğretmen ve + olan yani pozitif olan da benim. İşte bu yüzden moralim bozuldu. Ya ben sokakta tanımadığım elin adamına bile gülümseyen bir insanım. Art niyetim yok, negatifliğim yok, kimseye bir zararım yok. Gülümsemeden olur mu bu hayat böyle? Ben insanları mutlu etmek için gülümsüyorum onlara. Sırf başkaları da mutlu olsun diye pozitif oluyorum, adamın teki bana ne diyor!?
  İşte böyle. Bütün öğretmenler beni severken tanımadığım bir öğretmen beni hayata küstürdü ya! Neyse... Yine de bencil olmayalım değil mi ya? Yine başkalarını düşünelim ve '':)''yelim.
  He bir de, gülümsemeyi severim. Çünkü gülümsemek; zayıf,şişman,uzun,kısa,güzel,çirkin,yakışıklı,tipsiz (...) herkese yakışır. :)

30 Kasım 2012 Cuma

Kostümler...

  Kostümler... Çokta karmaşık bir şey değil aslında. Bir aksesuar, bir maske, bir giysi veya başka bir şey. Bizi biz yapan masallar değil midir? İşte kostümlerde bizi, kendi masalımızın kahramanı yapar. Ana fikri, yardımcı fikri, anahtar kelimeleri falan olmaz bu masallarda. Hepimiz açılıp okunmayı bekleyen bir kitap, masal kitabıyız aslında. Sadece hoş görüyle, dürüstlükle ve gerçekten bu masalın ikinci baş kahramanı olmayı istemekle gelenler okuyabilir bizi. Ya da sadece gerçek dostlar...
  Kostüm deyince, hepsi farklı hikayeleri taşır. Romantik biriysek sarı bir elbise; doğayı seven biriysek açık yeşil bir taç; gökyüzü veya deniz insanıysak (gizemliysek) açık mavi veya lacivert bir maske bile kostüm olabilir.
  

   Yukarıdakileri içimden gelerek yazdım. Bilemiyorum, bu aralar bilmediğim bir nedenden dolayı canım sıkkın. Galiba bugünkü sosyal sınavı yüzünden! Buraya yazmak istiyorum da, derslerim, ödevlerim yüzünden twitter'a bile zor giriyorum... O kadar ki takipçilerim direkt mesajlar göndermeye başladılar. Ayrıca bu aralar kafam çok karışık. Kimi seviyorum, yalnız mı yoksa arkadaşlarla mı olmak istiyorum bilmiyorum. Yukarıdaki metne gelirsek galiba bu aralar bir kostüme ihtiyacım var! Hüzünlü ama mutlu bir kostüme. Garip değil mi? Hüzün ve mutluluk bir arada olsun istiyorum. Duygusal bir yapım olsa da, esprili olmak istiyorum. Çok şey istiyorum sanırım. Umarım hepimiz istediğimiz yerlere ulaşabiliriz. Ve bir gün, bir yerlerde sizlerle karşılaşabiliriz. Yaşlarımız arasında o kadar fark olduğunu pek sanmıyorum. 13 yaşındayım ama kendimden bile büyük oluyorum bazen. Mesela şu an yazdıklarım çok olgunca geliyor bana! Sonra görüşmek üzere...

25 Ekim 2012 Perşembe

Merhaba dünya. Ödev ve testlerden başımı kaldırabildim sonunda! :)

  Kurban Bayramınız mübarek olsun.
  5 sene önce... 2007 senesinin Kurban Bayramı. Yanımda herkes vardı. Kimse ölmeyecekti, kimse bitmeyecekti bir yere ve kimse değişmeyecekti! Herkes ve her şey aynı kalacaktı! Ama ben büyüyecektim. Avukat ya da hakim olacak, hakkımızı savunacaktım! Sonra evlenecektim. Hiç kimse yaşlanmayacak, ölmeyecekti... Sadece ben büyüyecektim.
  25 Ekim 2012... 2012 senesinin Kurban Bayramı. Yanımdan eksilenler var şimdilerde. Herkes değişiyor, herkese bir şeyler oluyor. Bana da tabii... Babaannem ve anneanne dedem. Şimdi yanımda değiller.
  İnsanlar farkında olmasa da, bu ölüm acısına doğuştan hazırlar. Evet, ağlıyorsun... Evet, üzülüyorsun... Keşke ben ölseydim onların yerine, diyorsun... Neden beni bırakıp gittin, diyorsun... Peki, sonra ne oluyor? Alışıyorsun. Aşık olduğun kişinin yokluğuna alışmak gibi. Acın hafifliyor. Ve... Hayatına kaldığın yerden hafifliyorsun. 26 Eylül... Belki de hayatım boyunca unutamayacağım... Anneanne dedem ve babaannem, 4 yıl arayla 26 Eylül'de öldü. Ve halamın kocasının doğum günü 26 Eylül. Çok garip bir rastlantı öyle değil mi? Ayrıca 5 gün sonra benim doğum günüm.
  Anladım ki, hayatım git gide değişiyor. Ama sanki daha önce de aynı şeyleri yaşamışım gibi, hemen ayak uyduruyorum.
  Bir de, geçen sene Eylül ayında regl olduğumu anımsadım. Kurban Bayramından önceydi. Ve aklıma o gün geldi birden, hatta sanki yaşadım o günü yine;
  Okullar açılalı bilmem kaç gün ya da 1-2 hafta olmuştu. Sınıftaki herkes birbirine soruyordu; ''Adet gördün mü?'' Ben henüz görmemiştim. Görmedim diye yanıt veriyordum. Karnımda bir ağrı, son ders zili çalınca eve koştum. Tuvalete bir girdim ve ''Hiiiii !!! Anne!!'' diye bağırdım. Annem korkarak ne oldu diye bakmaya geldi. Adet gördüğümü anladım. Annem bunu babamla konuşmam gerektiğini söyledi. Akşam oldu. Yemeği babaannem de yiyecektik. Eve döndüğümüzde, annem yüzünden söylemek zorunda kaldım; ''Baba, ben bugün genç kızlığa ilk adımımı attım.'' Çok utanıyordum. Anneme çok kızıyordum! Ve babam evimize her gelene anlattı! Kızım benimle paylaştı, diyerek! Her anlatışında daha da utandım ve ağladım! Odama kaçtım ve ağladım. Anneme o kadar kızıyordum ki!..
  Şu anda o kadar utanmıyorum. Çünkü, biz birer genç kızız. Bu yaşadıklarımızı birbirimizle değil, kiminle paylaşacağız? Ayrıca da, her genç kız bunu yaşıyor. Ha benim gibi 12 yaşındayken, ha 14 yaşındayken ha 16 yaşındayken. Ne fark eder?
  Sonra görüşürüz kızlar (ve gizlice okuyan erkekler!). ;)